Kadın; ailenin, toplumun ve sosyal yaşamın gelişmesini sağlarken; siyasi, yasal ve sosyo-ekonomik açıdan da erkekle eşit haklara sahiptir. Bu yüzden ilmi ve sosyal yaşamda erkekle birlikte mevcut bulunmalıdır.
Kadını bu ilmi ve sosyal yaşamdan uzak tutmak isteyen, kadına yönelik şiddete sessiz kalarak şiddeti meşru kılan, kadının haklarını kısıtlayarak onu sindirmeye çalışan bir zihniyet vardır.
Bu zihniyet;
Kadının kahkaha atmasını iffetsizlik olarak görenlerin zihniyetidir.
Kadının erkeğe kul olmasını isteyenlerin zihniyetidir.
İbadethanelere girişte bile kadın ayrımı yapanların zihniyedir.
Kadına yönelik şiddetin abartıldığını düşünenlerin zihniyetidir.
Kızlarına sahip çıksalardı, açık giyinmeselerdi diyenlerin zihniyetidir.
Şort giydi diye tahrik olup dayak atanların zihniyetidir.
Kızlarını töre adı altında katledip sonra harama uçkur çözebilenlerin zihniyetidir.
Kadını toplumsal hayattan soyutlamak, bir kalıba sokmak isteyenlerin zihniyetidir.
Kadınlar iş aradığı için işsizlik var diyenlerin, evdeki işler yetmiyor mu diyenlerin, kadını kapalı kapılar ardına gizlemek isteyenlerin zihniyetidir.
Üstelik kadın;
Kaba kuvvetle, zorbalıkla değil; merhametle, kalplere hitap edendir.
Gelecek nesillerin mimarı, cumhuriyetin, özgürlüğün ve demokrasinin sadık bekçisidir.
Kadın, Atatürk devrimlerinin incisi, laikliğin öncüsüdür.
Zalimin egemenliğine biat etmeyen, boyun eğmeyendir.
Zulme karşı en yüksek sesi yükselten kadındır.
Kadının feryadı zalimin zulmünün panzehridir!
Cumhuriyetin temellerinin atıldığı yıllarda Mustafa Kemal Atatürk, kadının değerini şu sözlerle vurgulamıştır:
“Daha esenlikle, daha dürüst olarak yürüteceğimiz yol vardır. Bu yol, Türk kadınını çalışmamıza ortak yapmak, ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak yoludur.”
“Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadının eseridir.”